FILISTIN’DE BIR ASIRDIR YAŞANAN SOYKIRIM SIRADANLAŞMIŞ, MEDYANIN GÜNDEMINDE ARKA SIRALARA DÜŞMÜŞTÜ. 7 EKIM; HEM IŞGALCILERIN BARBARLIČINI, HEM DE ZIHNIMIZIN IŞGALI/SOYKIRIMI MEŞRULAŞTIRICI KAVRAMLARCA IŞGAL EDILDIČINI TÜM ÇIPLAKLIČIYLA GÖSTERDI.
Recep Yeter
7 Ekim sabahı telefonlarımıza birbiri ardına gelen mesajlarla; Gazze’deki Filistin Ordusu’nun bir harekâta giriş- tiğini öğrendik. Filistin Ordusu’nun Özel Kuvvetleri sayılabilecek İzzettin El Kassam Tugayı’nın yüzlerce mensubu, Siyonist Yahudilerin işgali altındaki Filis- tin topraklarını geri almak için Gazze ablukasını yaran bir operasyona başla- mıştı.
Kassam Tugayı mensupları, kısa sürede 1000’den fazla Siyonist işgalciyi etkisiz hale getirmeyi, yüzlercesini de esir almayı başarmıştı. Konferans bittiği andan itiba- ren, kendimizi eş zamanlı bir medya ablukasının da ortasında bulduk.
‘İşgalcilerin katliamına karşıyım ama…’ ile başlayan ve peşinden ‘Hamas’ın da sivil öldürmesini doğru bulmuyorum…’ ile devam eden ve karşımızdaki bir asır- lık kan, gözyaşı ve acıdan mürekkep ayan beyan tabloyu tanımlarken dahi, pozisyo- nunu tarafsızlığa konumlandırma telaşı- nın ayyuka çıktığı acınası bir manzaraydı karşımızda olan…
Bu kafa karışıklığından istifade edilerek, ABD ve işgal medyasınca çok kritik bir algı operasyonu gerçekleştirildi. Önce “Hamas Lideri İsmail Heniyye ve bera- berindekilerin 7 Ekim sabahı başlayan operasyonu secde ederek kutladığı görün- tüler” üzerinden Türkiye hedef gösterildi. Hemen ardından ‘Heniyye Türkiye’deydi ve Türkiye’den gitmesi istendi, 220 kişiy- le birlikte ülkemizi terk etti’ şeklinde bir haber servis edildi. Bunun amacı Türkiye ve elbette dünya kamuoyuna, “Türkiye devlet olarak Hamas’ın arkasında durmu- yor” mesajı vermekti.
Böylece İslam dünyasında, Filistin’i destekleyen medya kuruluşları ve kamu- oyunun kafasını kaldırıp Filistin’de neler olup bittiğine bakmadan önce hemen savunma pozisyonuna geçmesi amaçlan- dı.
Maalesef ki bu dezenformasyon abluka- sından kurtulmak kolay olmadı, hatta devam ediyor demek de mümkün. Gazze’ye bombalar yağarken, milyonlarca insanın kalbine ve zihnine de katil keli- meler boca edildi. Bunların en başında, “7 Ekim’de Hamas’ın saldırısıyla başlayan savaş” ifadesi geliyor.
Oysa, ortada bir savaş değil, tarihin gördüğü en canice yöntemlerle ve arka- larına Siyonist Batı’nın desteğini alarak saldıran Siyonist barbarlara karşı vatan- larını, namuslarını, canlarından aziz bildikleri Mescid-i Aksa’yı savunan Filis- tin halkı vardı.
Bu hengamede yüzümüze soğuk su gibi çarparak kendimize getiren ise Dışiş- leri Bakanı Hakan Fidan’ın ‘yerleşimci değil, hırsız’ çıkışı oldu. Tam da mesele- mizi özetleyen bu çıkış, medyamızın da kendisine gelmesi için bir fırsat sundu. Evet, ortada işgalciler vardı, Filistinlilerin evlerini çalan hırsızlara yerleşimci deni- lemezdi.
Aynı gün Gazze’de 500 kişinin katledildi- ği hastanenin vurulması da 7 Ekim 2023 itibariyle başlayan sürecin adının dünya kamuoyunca yeniden konulması için bir milat oldu: “Savaş değil, soykırım” ve Cumhurbaşkanımızın ‘Hamas bir terör örgütü değil, topraklarını korumaya çalı- şan bir kurtuluş ve mücahitler grubudur’ söylemleri doğru bir zemine oturdu.
7 Ekim’den sonra geçen yaklaşık iki ay boyunca yaşanan hemen her gelişme- de, kelimelerin bombalar ve mermiler- den çok daha etkili olduğunu defalarca gördük, yaşadık.
Şehit edilen 86 gazeteci, hakikatin çıplak bir şekilde ifade edilmesinin ne kadar önemli olduğunun ve Siyonist işgalcilerin söylem üstünlüğünü ele geçirme çabası- nın en önemli göstergesidir. Siyonist işgalcilere alenen destek veren Batı medyası, işgalcilerden ölen kişi- ler için “Hamas tarafından öldürüldü.
ibaresini kullanırken Gazze’de katledilen binlerce insan için ‘öldü’ demeyi tercih etti.
Batılı gazetecilere göre Gazze’de bina- lar, hastaneler, camiler ‘bombalanmadı’, ‘patlama yaşandı.’ Aynı anda yüzler- ce insanı katleden fosfor bombalarına rağmen, binlerce insanın ölümü adeta ‘sebebi belirsiz’ olarak ifadelendiril- di. Ateşkes ve takas sürecinde Kassam Tugayları’nın esir aldığı işgalciler “rehine” olarak adlandırılırken, Filistinli esirler ise ‘salıverilen mahkûm’ olarak tanımlandı. Maalesef, işgalci Siyonistlerden kurta- rılan Filistinli esirler için ‘hiçbir suçları olmadığı halde cezaevine atıldılar’ ifade- si medyamız tarafından defalarca tekrar edildi. Oysa ortada Filistinlileri esir tuta- nın ‘meşru bir yargı makamı ya da kolluk gücü’ olmadığı hep unutuldu.
Her ne kadar medyamıza kabullendir- mek zor olsa da üzerimize düşeni yapa- rak ‘İsrail cezaevleri’ yerine ‘işgalcile- rin işkence merkezleri, işgalcilerin esir kampları’ ifadesini kullanmak gerektiğini de hatırlatmış olalım.
Gazze’de yaşanan soykırım ve insanlık suçları, zihin işgali konusunda farkında- lık oluşması adına önemli bir eşik olarak tarihteki yerini alırken, ‘tanımlayıcı irade- ye sahip olma’nın ehemmiyetini hepimize göstermeye devam ediyor.
Bu süreçte meslektaşlarımıza Filistin tarihi, milleti, coğrafyası hakkında bilgi almak için Wikipedia yerine İslam Ansik- lopedisi’ni tercih etmenizi özellikle tavsi- ye ediyorum.
Sadece bugün değil, her zaman Filistin konusundaki haberlerimizde, yazıları- mızda bize rehberlik etmesi adına mini bir sözlüğü de buraya bırakıyorum.